…aşka yolunda bilgeler gerekliymiş
türk bozkırında doru Kırgız atı
üstünde çekik gözlü bir şiir, de ki dede korkut
çiçekteki sabah çiyini içen bir manasçı ya da
dediler dinle ama kulağınla değil
şamanın yırlayışıyla titreyemiyorsan
bir kürt’ün suskunluğunu duyamıyorsan
kapılar duvar olurmuş aşk yolunda
biraz tutku biraz cesaret en az pervaneler kadar
bir dize için ömrün yetmeyebilir
tut soluğunu dal derinliğine
derin bir dizeden girilirmiş aşkın kalbine’
( Cem Özaydın – Aşk )
Ayrıntılı bilgiye sahibim.
Deneyimle öğrenilen bilgi ilkel bilgidir ya, ben önce deneyimle sonrasında da gözlemle öğrendim.
Köyümüzün
eteğinde kurulduğu dağın adı Oğmani’ydi. Köylülerim dağın adını
anınca, işaret parmaklarını yarım ay biçiminde kıvırır, öper ve
alınlarına götürürlerdi.
Kutsal bir dağdı Oğmani köylülerim için.
Dağın doğuya bakan göğsünde Kavaklık adını verdikleri ağaçlık bir alan ve buz gibi suyu olan bir çeşme vardı.
Köylülerim,
güze doğru ya da güzün ilk aylarında, harmanlarını kaldırıp
rahatladıklarında, eşeklerle yükledikleri kazanlarla buraya gelir,
oğlaklar yüce dağa kurban edilirdi.
İmece usulüyle bulgur ve tereyağı toplanır, etli pilav pişirilir ve herkese eşit dağıtılırdı.
Sonra semah dönülür, Oğmani’ye Türkçe ve Kürtçe dualar edilirdi.
Yıllar oldu yemeyeli, o pilavın tadı damağımdadır.
Çocukluğumun gölgesi ve kutsallığıdır.
Babamın bir küçüğü Leyla Bibi’m hâlâ bu köyde yaşıyor.
Birkaç
yıl önce ziyaretine gittiğimde sarılıp uğurlarken:’Bibisi kurban olsun
oğluna, yolun açık olsun, Oğmani seni korusun!’ demişti.
Köyden
ayrılırken dedemin, ninemin gömütünü; artık sonsuzlukta olan babamı,
babamın çocukluğunu, gençliğini, emek güzeli ellerini; artık yıkık bir
virane olan evlerini arkamda bırakmış, ayrılırken yüzümü Oğmani’ye
dönmüş, kimseye göstermeden ağlamıştım.
Yıllar sonra Antalya’da
komşu köyümüz Sün’den Seyfettin’in annesiyle bir araya gelmiş, köyümü
söyleyince: ‘Oğmani Baba’nın Köyünden.’ demiş, o anda gözlerindeki
kutsiyeti ve sevgiyi görmüştüm.
Seyfettin’in annesi de işaret parmağını yarım ay yapmış, öpmüş ve alnına götürmüştü.
Ayrıntılı bilgiye sahibim.
Ninem sabahları gün ağarırken uyanır, yüzünü güneşe döner, dua ederdi.
Irmaklar ve ağaçlar kutsanırdı.
Kimseye
kem közle bakılmaz, kadınları döven, dedikodu yapan, yalan söyleyen
Cem’de yargılanır, cezalar verilir; ısrar edenler düşkün ilan edilir,
hayatın dışına sürülürdü.
Ayrıntılı bilgiye sahibim.
Cem törenlerinde türküler söylenir, semahlar dönülürdü.
Tarihin
zorbalarıyla, Hasan’ın ve Hüseyin’in katilleriyle günümüz zorbaları
arasında koşutluk kurulur, söz Yezit’e gelince hep bir ağızdan:’ Lanet
Yezit’e!’ denirdi.
Ayrıntılı bilgiye sahibim.
Cem törenlerinde dosttan bir elma gelirdi ve o elma eşit bölüşülürdü.
Yârin yanağından gayrı her şey ortaktı
Ayrıntılı bilgiye sahibim.
Güneşimiz, dağlarımız, ırmaklarımız, kuşlarımız, ağaçlarımız…kutsaldı.
Ayrıntılı bilgiye sahip değilim.
İnekler, Ganj Nehri, tütsüler kutsalmış Hintliler için.
Can taşıdıkları için sinekleri dahi öldürmüyorlarmış.
Ayrıntılı bilgiye sahip değilim.
Onun için sözü burada kesiyorum.
Antalya’nın Elmalı ilçesine bağlı birkaç Alevi Köyü var.
Alevi köylerinden Tekke’de 14.yüzyılın Alevi ulularından Abdal Musa’nın dergâhı var.
Şair, düşünür, Horasan ereni Abdal Musa Sultan'ın keramet ve erdemleri yedi yüzyıldan bu yana dilden dile aktarılmış.
Türbesi, 14. Yüzyıl'da Selçuklu mimarisi örneğinde yapılmış.
Tekke hakkında en önemli bilgiyi 17 yy. da burayı ziyaret eden ünlü gezgin Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde vermiş.
Çelebi’ye göre; tekkenin kubbesindeki altın alem, beş saatlik yerden görülüyormuş.
Abdal Musa Sultan sandukası başucunda seyyid olduğunu gösteren yeşil imamesi durur.
Tekkenin etrafında bağ ve bahçeler dağın zirvesine uzanırmış…
Abdal Musa Dergâhı’nın eteğine kurulduğu Dur Dağı bu yörede yaşayan Alevilerin kutsal dağı.
Onların Oğmani’si…
Hindistan’ın en zengin bir şirketlerinden birine, Dur Dağı’nda mermer ocağı açmaları ve işletmeleri için izin vermişler.
Dağa dozerler girmiş.
İnançlara
dozerler girmiş, geçmişe, uzun cem törenlerine, allı güllü fistanlara,
Tahtacı Semahı’na, Abdal Musa’nın bilgeliğine… dozerler girmiş.
Antalya’da yaşayan Aleviler Dur Dağı’na saldırıyı kendi inançlarına saldırı olarak değerlendiriyorlar.
Bu dağın kurtarılması için herkes canla başla çalışıyor.
İçinde benim de bulunduğum bir grup avukat hukuksal süreci takip ediyor.
Hintli şirketse parasına para katabilmek için Ganj’dan, ineklerden, sineklerden … utanmadan elinden geleni ardına koymuyor.
Köylüleri korkutuyor, dava açanları tehdit ediyor, suç duyurusunda bulunuyor, köylülerin aleyhine tazminat davaları açıyor…
Gözlerini toprak doyursun!
Dersim’in
Nazimiye ilçesinde, Dersim Kızılbaş Alevilerinin kutsal saydığı Hamik
Baba Dağı’na bundan beş altı yıl önce baz istasyonu kurmak istemişlerdi.
Ama o, bin yıllık Dersim’in asiliğine çarptıklarını fark edince
kuramadılar.
Ülkemin her yanı, her dağı; yerli - yabancı şirketlerin yağması altında ne yazık ki.
Kimi yerde HES, kimi yerde baz istasyonu, kimi yerde baraj, kimi yerde mermer ocağı…
Ağaçlarmış, kuşlarmış, ırmaklarmış, börtü böcekmiş, umurlarında değil.
İnsanların inançları da umurlarında değil.
Alıklığıma verin. Yeni anladım; sermayenin dini imanı; ulusu, etnisitesi yokmuş meğer. Hintli olsa ne olur; Türk olsa ne olur,
Fransız olsa ne olur?
Ehh! Hiçbir şey için geç değildir.
Geç de olsa anladım.
Sermayenin dini imanı paraymış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder