18 Aralık 2013 Çarşamba

Örgüt Avukatı





‘Gözyaşlarımın incisini armağan ettiğim hayat,
uyandır kalbimi karasevdaların karanlığından

Ecelin kara karanlığında kalmasın düşlerim…

Hayatım, kara karanlığında yol almasın ölümün…

Ben hayatımı bağışladım karasevdasına
sen, sevdasını bağışla bana…’

Refik Durbaş-Hayat, Bağışla Sevdamı Bana

Ercan Kesal, Peri Gazozu kitabındaki Kelimelerin Ruhu Vardır yazısında kelimelerin yalnızca harflerden oluşan bir şey olmadığını, ondan öte bir anlamı olduğunu söyledikten sonra aynen şunları söyler:''Kelimelerin ruhu vardır.’Darp raporu’ deyince mesela, benim aklıma mevcutlu olarak iki polisin getirdiği, belli ki günlerdir falaka ve dayaktan ayakta duramayan sarı, tıfıl ama çivi gibi bir oğlanın dağınık saçları gelir.

Kelepçeyi zorla çözdürür, muayene sırasında yalnız olmanız gerektiğini söyleyip, polisleri ısrarla dışarı çıkartıp kapıyı kilitlersiniz.

Bak, hiç çekinmeden anlat. Bana inan. Bir küçük sıyrık dahi olsa söyle. Canlarına okuyacağım onların.’

Biraz durur, utangaç bir sevgiyle bakar gözlerinize ve konuşur: ‘Boş ver doktor bey. Nasıl olsa usanıp vazgeçecekler.
Ben buradan giderim. Ama sen kalacaksın. Sonra başına bela olurlar. Yaram berem yok. Öyle yaz. Darp etmediler…’ ‘’

Bu olayı anlattıktan sonra asıl çarpıcı cümleyi söyler:’Evet, bu dünyada hâlâ umut etmek için sebep var.’

Çok yazdım biliyorum, bağışlayın artık.12 Eylül’den on gün sonra, evimizden tekme tokat gözaltına alındım. Annem beni polis aracına bindirmelerine engel olmak istediğinde, anneme ağza alınmayacak küfürler edip onu tekmeleyerek yerlerde sürüklediler.

Annemin o gün kullandığı cümle bugünkü gibi kulaklarımdadır:’Bırakın oğlumu! Çocuk o! Bırakın! Kan olur kapınıza girerim!’

Yapayalnızdım. Yapayalnızdık. Annem ve babam dışında koşturacak hiç kimse olmadı peşimden.

Peşimden koşturacak avukat ise uzak bir masaldı…

Neler yaşadım, bu gözler işkencehanede nelere tanık oldu, çok anlattım, çok yazdım, artık anlatmak istemiyorum.

Anlatırsam insanlığınızdan utanırsınız çünkü.

Sonrası işte uzun öyküdür. Bir gün avukat olarak buldum kendimi adliye koridorlarında. Bugün bir genç gözaltına alındığında, hiç yüksünmeden koşturuyorsam sebebi o günlerde yaşadığım yalnızlıktır.

Bugün gençler yalnız kalmasın, savunmasız kalmasın, işkence görmesin diyedir bütün telaşım.

Bir de vicdanımdır.

Bundan iki yıl önce bir grup üniversite öğrencisi gözaltına alınmıştı.

’Suçları’ 1 Mayıs Mitingi’ne, emekçi kadınlar günü etkinliklerine, Newroz şenliklerine… katılmaktı.

Aradılar, bir grup avukat arkadaşla gittik.

Bir odaya aldılar. Görüştük. Benim görüştüğüm öğrenci Batmanlıydı. Tek maaşlı yoksul bir memur ailenin beş çocuğundan biriydi.

Bekâr evinde yaşıyorlar, kıt kanaat geçiniyorlardı. Ben karakola gidince, benim adım görüşmek için gelen avukat olarak söylenince, polisler sıkıştırmaya başlamışlardı öğrenciyi.

Nereden bulmuştu bu avukatı, başka avukat mı bulamamışlardı, bunlar örgüt avukatıydı, ben elebaşlarıydım, bir fırsat ellerine geçse beni de diğer avukatlar gibi içeri atacaklardı…

Sevgili öğrenci kaygılıydı. Zaten dosyada gizlilik kararı vardı. Bu yüzden dosyaya ilişkin çok konuşamadık.

Oradaki diyaloglardan ve polislerin öğrencileri neden gözaltına aldıklarına dair kısa bilgiden hareketle savunmayı biçimlendirdik.

Söz sırası sevgili öğrenciye geldi:’Aman! Avukat bey biz zaten içerideyiz. Siz kendinize dikkat edin, sizi de alacaklar…’

Ne diyeyim, Ercan Kesal’in sözünü yinelemekten başka:
’Evet, bu dünyada hâlâ ümit etmek için sebep var.’


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder