“Yağmur yağsa, sağnak olsun isterim
Dere köpük köpük aksın, toprak
Nefes alıp göğe baksın
Rüzgar çıksa, ağaçlar ıslıklansın isterim
Kanatları ışıklanıp, kırlangıçlar
Sürüsüne sürü katsın
Yola çıksam, dağlar taşlar sese gelsin isterim
Sürüp gitsin beni yamaçların şarkısı, ömrüm
Bir ucundan bir ucuna yeryüzü tütsün
Aşka düşsem, bağrım orman dilim ırmak olsun isterim
Dallar dalgalarla buluşsun, rüzgârında
Yârim uyusun
…
Taşta bile taşmak isterim
Aşmak durgunluğu, nefesim
Köklenip çiçek açsın"
( TAŞKIN ŞİİR – Nihat Behram )
Başka yerlerde var mı bilmiyorum. Akdeniz'in denize kıyısı olan pek çok ilçenin ve beldenin girişinde ' Hurdacı ve Seyyar Satıcı Giremez.' yazılı tabelalar var.
Bu yazıyı size ben tercüme edeyim : ' Çingeneler ve Yoksullar giremez.'
Yoksullara ilişkin ne çok yazdığımı bilirsiniz.
Vakti zamanında, etkili ve yetkili kel ve şişman bir muktedir: ' Ben zenginleri severim. ' demişti.
Bu sözü de tercüme edeyim : ' Yoksulların canı cehenneme.'
Elbette yoksulların canı cehenneme!
Çünkü onlar; kokarlar, ayaklarını yıkamazlar, aynı gömleği ve aynı pantolonu günlerce giyerler… Çalışmazlar, başkalarının sırtından geçinirler, sürekli yakınırlar…
Kentlerin görüntüsünü bozarlar, turistlere bizi 'madara' ederler.
Ne diyeyim : Etkili ve yetkili muktedirler ile o tabelaları asan yerel muktedirler , asıl sizin canınız cehenneme!
Hiç yoksul evlerine konuk olmadınız mı?
Kendileri yiyecek bulmakta zorlandıkları halde, size yemek vermediler mi? Size, bir şeyler yedirmek için pervane olmadılar mı?
Kendi tutunamamışlıklarına nispet yapar gibi , size sürekli dua etmediler mi? Sırtınıza yastık vermediler mi, taa sokağın köşesine kadar sizi uğurlamadılar mı? …
Bunları bilmiyorsanız , kalkın yoksul bir semte gidin, yoksul bir eve konuk olun.
Ne diyeyim : İnsanlık görün!
Yoksullara ilişkin çok yazdım da Çingenelere ilişkin hiç yazmadım bugüne kadar.
Elbette Çingenelerin de canı cehenneme!
Çünkü onlar esmerdirler. Ülkemizin 'beyaz' ten rengini bozarlar. Çalışmazlar, çalarlar, kavga ederler, yıkanmazlar, çöpleri karıştırırlar...
Kentlerin görüntüsünü bozarlar, turistlere bizi 'madara' ederler.
Ey muktedirler!
Çingene semtlerine hiç gittiniz mi?
Kapkara sevimli kızları, sümüklü oğlanları sevdiniz mi? Komşu oğluna göz süzen, dans eden , güzelim esmer kızları gördünüz mü?
Evlerinin önüne kurdukları çilingir sofralarında, bütün dışlanmışlıklarına, bütün yoksulluklarına inat, demlenen babaları gördünüz mü? Emekçi Çingene kadınları gördünüz mü?
Siz hiç Çingene düğünü gördünüz mü , darbukaları, kemanları, cümbüşleri… dinlediniz mi?
Süslenen at arabalarına, faytonlara bindiniz mi? Rengarenk giysileriyle güzel , esmer Çingene kızların çaresizlikleri , acıları, yoksulluğu… bir yana bırakıp nasıl göbek attıklarına, hayatı nasıl güzelleştirdiklerine tanık oldunuz mu?
Bir kez daha diyeyim : Etkili ve yetkili muktedirler ile o tabelaları asan yerel muktedirler , asıl sizin canınız cehenneme!
Bilin ki Çingeneler, yeryüzünün en soylu insan neslidirler…
Verili olan tüm değerlere ; ' dine, ahlaka, hukuka, töreye, devlete…' karşı çıktıklarından dağılmışlardır yeryüzüne.
Gittikleri her yere kuralsızlıklarını, sevinçlerini, neşelerini, şarkılarını, oyunlarını… da götürmüşlerdir. Gittikleri her yerden biraz etkilenmişler, biraz da gittikleri yerleri etkilemişlerdir.
Bu yüzdendir ki Çingenelere Artvin'de Poşa, Diyarbakır'da Mıtrıp, Elazığ'da Gurbet, Sulukule'de Roman… denmiştir.
Etkili ve yetkili muktedirler ile o tabelaları asan yerel muktedirler , siz sokmayın yoksulları ve Çingeneleri beldenize , ilçenize… Aman aman, huzurunuz kaçmasın, göz estetiğiniz bozulmasın(!)
Başımızın üzerinde yerleri var.
Hem gelirken bize; insanlık erdemi ve onuru; kır çiçeği ve şarkı getirirler.
Bu yazı için son söz:
Bir kez daha, asıl sizin canınız cehenneme!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder